BİR YERLERDEN BAŞLAMAK. ÇEVRE DUYARLILIĞI.

22 Kasım 2021 0 Yazar: Korunga

Dünyamızda, evvelki küresel değişimler milyonlarca yıl, yüzbinlerce yıl boyunca süren, doğal süreçlerin bozduğu döngülerin, yeni dengeler kurmasıyla oluşmasına rağmen, önceki tarih dönemlerinde görülenin aksine, yeryüzü ilk defa insan eliyle bu kadar büyük küresel bir krize sürükleniyor.

I.ve II. Dünya savaşlarını takip eden yıllarda endüstriyel gelişim ivme kazanarak çok büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Fosil yakıtlara dayalı sanayi kolları, ülkeler arasında ekonomik büyüme yarışlarıyla tamamen yaygınlaşmıştır. Günümüzde üretim/tüketimin lokomotifi olarak modern yaşamın vazgeçilmezi haline gelmiştir.

Şunu iyi biliyoruz artık. Yerküreyi en çok kirletenlerin başında fosil yakıtlara dayalı olan endüstri kolları geliyor. Fosil yakıt demek atmosfere karbondioksit bırakmak demek. Daha başka kirleticiler de var elbette. Onlardan ayrıca bahsederiz yine. Fakat fosil yakıtların çıktısı olan karbon içerikli gazlar şu anki durumumuzun baş sorumlusu. Sera gazı etkisi sebebiyle, atmosferde güneş ışınlarını tutarak, evimiz dünyayı her geçen gün biraz daha fazla ısıtıyorlar.

Bilim insanları durumun vehametini, 1997’de Kyoto protokolünde masaya yatırdıklarında, 2030 yılına kadar küresel ısı artışının 2 derecenin altında kalmasının gerekliliğini, yoksa kıyametin sanılandan erken geleceğini vurgulayarak anlatmaya çalıştılar. Protokol 2005’te ancak yürürlüğe girebildi. O gün, şu gün, bu gündür sera gazı emisyonunu azaltmak için ciddi bir şeyler yapılamadı.

Geçtiğimiz günlerde yine bir toplantı: COP26. 1,5 derece hedefinin vurgulanması ile kömür kullanımının sınırlandırılmasının, anlaşma metnine girmiş olması olumlu bir adım olarak görülebilir. Fakat ülkelerin azaltım taahhütlerini düzenleme açıklamalarının gelecek yıla bırakılması, zengin ülkelerin , gelişmekte olan ülkelere ödemesi gereken fonların ortada kalması, yeşeren küçük umutları bile yok ediyor. Yani taraflar aslında, iklim değişikliği ile mücadele, sera gazları azaltım yükümlülüklerinin açıklanması v.b. gibi konularda, önümüzdeki yıllarda da şaşalı ve gösterişli bir biçimde görüşmeleri sürdürmek konusunda anlaştılar sadece. Sanki en kötü anlaşma, hiç anlaşma olmamasıdır, durumu gibi birşey anlayacağınız. Zaten bu toplantılardan ciddi bir yaptırım kararı çıkacağını beklemek aşırı iyimserlik olurdu. Ama yine de küresel ısınmayla ilgili mücadelede yasal bakımdan yürürlükte olan tek plan, bu protokol.

Lafı uzattığımın farkındayım. Ancak neyle karşı karşıya olduğumuzu iyi bilmemiz gerekiyor. Ekolojik yıkıma neden olan sera gazları bir kısmı dolaylı, bir kısmı da direkt olmak üzere, insan aktivitelerinin sonucu. Co2 bunların en tehlikelisi. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, doğaya  yıkıcı zararlar veren sera gazlarının emisyonunu azaltmıyorlar. Yıllardır tabir yerindeyse kulak üstüne yattılar. Görüyoruz. (Yükümlülüklerini yerine getirme yolunda olanların da hakkını yemeyelim. Fakat öyle cılızlar ki esameleri okunmuyor.)

Bizler, aynı gemide yaşayan iklimsel krizin farkında olanlar; çevre duyarlılığının yaygınlaşması için, doğa dostu projeler geliştirerek, karbon ayak izimizi küçültmeye gayret göstererek, uygulanabilecekleri bu küçük bir iştir demeden uygulayarak, agro ekolojik üretimin önemine dikkat çekerek, bildiklerimizi anlatıp, çevremizde bulunanları bilinçlendirerek, kötüye gidişatın yavaşlatılmasına çalışmalıyız. Kıyıya vuran deniz yıldızını tekrar denize atarak hiç olmazsa onun hayatını kurtarmak misali, hem kendimizin, hem de çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmalıyız.

 

Loading